Saidüddin Fergani’nin İnsan Tasavvuru - Nihayeti Bidayetine Mündemiç Olan İnsan
Bu çalışmada amacımız, Ferganî’de insan tasavvurunun varlık, bilgi ve ahlak cihetinden nasıl ele alındığını incelemektir. Bunu yaparken “insan nerelidir?” ve “nasıl yaratılmıştır?” soruları üzerinden insanın varlığa geliş serüveni araştırıldı ve Ferganî’nin konu üzerine iddiaları tespit ve tahlil edildi. İnsan/ruh yaratılış itibarıyla ezelî midir yoksa sonradan mı var edilmiştir? Yaratılışın kaynağı nedir? Akıl ve haber bize kaynakların/bilginin kesinliği konusunda ne tür bir imkân sunar, vb. sorular üzerinden ise ruh, nefs ve beden arasındaki birlik ve ayrım araştırıldı. İncelemenin üç bölümünde de temel mesele olarak gördüğümüz birlik-çokluk konusu bağlamına göre tüm kısımlarda sürdürüldü.
Bu ise Ferganî’nin konuları hep birbiriyle bağlantılı ve iç içe anlatmasından kaynaklanan bir durum olarak karşımıza çıktı. Her ne kadar varlık bilgiden ayrı, bilgi de ahlaktan ayrı bir konu gibi gözükse de içerik olarak Ferganî’nin insan tasavvurunda bunların tek bir hakikate tekabül ettiğini söylemek mümkündür. Bunların bilgi veya ahlak olarak dışarı yansımaları/isimlendirmeleri ancak hakikate nisbeti dolayısıyla gerçekleşir.
Bu bağlamda kâmil bilgi, duyu ve akıl gücünün ötesinde zevk ve müşahedeyle elde edilen bir husus olarak kabul edilir. Ancak bu bilgi edinme/öğrenme belirli bir ahlaki davranış sonrasında tahsil edilmesi umulan bir bilgi olarak teşekkül eder. Bu bağlamda kâmil ahlak, doğrudan insanın kendi kabiliyetinin nihai sınırı, üzerinde etkili olduğu
ilahî ismin tecellisine kendinin sonradan eklediği perdeleri kaldırdıkça elde ettiği bir kemal yolculuğu olarak karşımıza çıkar. Yolcu olarak nitelediğimiz insan, yolun sonunda kendi başına/başlangıcına ulaşır.
Ferganî’de insanın ahlaki olarak ulaşabileceği yolculuğunun nihayeti, bilgisinin bidayeti olur. Bundan dolayı insanın kendini arama yolculuğunda başladığı nokta ile varacağı/vardığı nokta aynı olur. Değişen tek şey ise insan değil, tecellideki şeffaflıktır.
Yorum bulunamadı