Osmanlıda Fidandan Çınara Manevi Kökler - Yunus Emre Aydın - Ahıska Yayınevi
Osmanlıda Fidandan Çınara Manevi Kökler - Yunus Emre Aydın - Ahıska Yayınevi
İslâm Medeniyet târihi üç müessese üzerine kaimdir. Bunlar câmii, tekke ve medresedir. Osmanlı döneminin bidâyetindennihâyetine kadar olan vetîrede ulemâ ve meşâyiha çok ehemmiyet verilmiş, buna mebnî olarak da bu devletin maddî ve mânevî yapılanmasında ulemâ ve meşâyih zümrelerinin fevkalade tesiri olmuştur.
Osmanlı’nın bir Cihan Devleti hâline gelmesi Osman Gâzî Hazretleri’nin vasiyetinde görüldüğü üzere “Kuru kavga ve cihangirlik arzusu” için değil “Îlâ-yı kelimetullah”ı emel ittihaz etmiş olmasıydı. Bu yüzdendir ki devletlerini birçok kereler “Devlet-i Muhammediyye” olarak tavsif etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Selçukluların bakiyesi topraklarda kurulduğundan, onların İslâm’ı yorumlama şekilleri de sûfî bir menhec üzerine ikame edilmişti.
Osmanoğulları bidâyetlerinden îtibâren ilim aşkı ile mücehhez bir muhabbet ile kaim, yılmaz bir cihâd sevdâsı ile de kılıca sevdâlı bir neseb idi. Onlar, kendisine cedd-i emcedinden tevârüs etmiş olan hilâfet-i seniyye, saltanat-ı şahâne, îlâ-yı kelimetullâh ve mazlumlara hâmîlik vazîfesini icrâ ederken dâhilde ve hâriçte ulemâ ile irtibatı kuvvetlendirerek onları istihdam üzere bir siyâset izlemiştir.
Ulemâ ve meşâyih ile olan ünsiyeti ona ecdâdından tevârüs etmiş bir edeptir. Bu meyanda Osmanlı sultanlarının târih boyunca izledikleri siyâsetlerinde nazar-ı dikkati celbeden en ehemmiyetli hususlardan biri de, onların meclislerinde ulemâ ve meşâyihı bir arada tutmaları, zaman zaman bu iki tâifenin rüesâları arasında çıkan nizâları da hem âlim hem sûfî olan zülcenâheyn zevâtça çözüme kavuşturup Ehl-i Sünnet mezhebinin yaşanmasında tekke ve medrese istikametinde bir menhec ikame etmiş olmalarıdır.
Bu zümrelerin müessisi oldukları fikir akımları ve bu fikir akımlarının bânîlerinin teşekkül ettirdikleri cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanlar bugün de devâm etmektedir.
Bunların görüşlerinin netîcelerini ve günümüzdeki in‘ikâsını da bu dönemle münâsebetini gözeterek kendi te’lifatlarından naklettik. Bu meyanda dipnot ve kaynakçamızda Ehl-i Sünnet’e muhâlif bu zevâtın adlarını ve eserlerini gördüğünüzde bu duruma şaşırmamanızı, bunun nedeninin yukarıda belirttiğim sebepler olduğunu ifâde etmek isterim.
Çünkü bu zevât beslendikleri kaynağın izlerini üzerlerinde taşımaktadırlar. Merhûm Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh)in buyurduğu gibi: “Târih okumanın gâyesi hâli anlamaktır; çünkü hâl mâzînin çocuğudur.”
Söz konusu cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanların bugün de devâm etmesi, bu fikir akımlarının daha dikkatli bir şekilde tahlil edilmesini iktizâ ediyordu. Sıhhatli bir netîceye vâsıl olabilmek için de hakkında çok görüş serdedilen ve üzerinde çok fikrî karışıklık olan ve muğlak yorumlar yapılan bu zevât üzerinde çok ince bir şekilde çalışılması ayrı bir ehemmiyet arz ediyordu.
Bu boşluğu bir derece doldurmak gâyesiyle bu hususla alâkalı çok ciddî bir araştırma ve tahkîkat yapıldı. Bu çalışmamızın
Yorum bulunamadı