Modern Felsefe ve Bilimde Olasılık - Ömer Görücü - Kimlik Yayınları
Batı felsefesinin ortaya çıktığı ilk çağdan itibaren bilimin ve felsefenin bir birlik içerisinde ilerlediği görülmektedir. Ancak on yedinci yüzyıldan itibaren bilim dallarının çeşitlenmesi ve bilimsel özerkliğin artması felsefenin konumunu da değiştirmiştir. Daha önceleri felsefeciler, doğa bilimlerinin de dahil olduğu, insana ait bütün bilginin kendi alanları olduğunu iddia ederlerken, on dokuzuncu yüzyılda bilim fazlasıyla matematiksel bir hal almıştır. Bu durum her ne kadar felsefe ile bilim arasındaki ayrımı derinleştirmiş gibi görünse de, bir işbirliğine de teşvik etmektedir. Çünkü bilim adamının, çalıştığı daldaki uzmanlığının dışında bilimin ne olduğu hakkında da bir bilince sahip olması beklenir. Bilimin ne olduğu ile ilgili görüşlerin kaynağı ise felsefedir. Bu nedenle felsefesiz bilim yeterince yaratıcı olamayacağı gibi bilimsiz bir felsefe de giderek çalışma alanını daraltacaktır. Örneğin, günümüzde epistemoloji çalışmalarına kuantum fiziğinin etkisini görmeden devam etmek neredeyse imkânsız bir hal almıştır. Çünkü kuantum fiziği ile doğa bilimlerinde yaşanan paradigma değişikliği sosyal bilimleri de etkilemiş ve kesin bilgi arayışı yerine olasılığı en yüksek bilgi arayışı ön plana çıkmıştır. Artık temellendirilmiş gerçek bilgi için bir Arşimet noktası arayışı felsefede önemli bir problemdir. Analitik felsefenin ve yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden birisi olan Wittgenstein da bu temellendirmeyi dilde yapmak ister. Ona göre bilginin zeminini dil bağlamının dışında aramak da zaten anlamsızdır.
Yorum bulunamadı