Gecekondu Müslümanlık - Akif Mengeş - Gülnar Yayınları
Muvahid’in hamurunda toprak vardı. O toprak baş tacı edildi bir insan olarak. Ayaklarımızın altındaki toprak… Fakat… Fakat o toprağa “nefis” kıvam verdi. Kiminde iğrenç bir hâl aldı, kiminde çok hoş bir rayiha! Öyledir “nefs-i emmare!” Aynı nefis Habil’e farklı bir lezzet verdi, Kabil’e ayrı. Nemrut’a ayrı Firavun’a ayrı. Ebu Cehil’e ayrı Ömer İbn Hattab’a ayrı. Ömer diyoruz ya, sıradan bir Ömer değil. Rayihaları farklı olsun diye dua etmişti iki Ömer’e rasulullah: “Ya Rabbi iki Ömer’den biriyle bu dini kuvvetlendir/ Bu dine farklı bir rayiha ver” amin. Ebu Cehil -Amr (Ömer) b. Hişam- yanaşmadı o mayaya. Cehâletin babası olmaya razı idi doğrusu. Ebu Cehil olarak kaldı. Ömer İbn Hattab da yanaşmadı. Ama ne olduysa oldu, birden eline bulaştı o koku. Burnuna ulaştı, gözüne ve nihâyet gönlüne ulaştı o rayiha. Nedir bu koku, dedi. Hemen bana getirin o pis kokuyu! Pis mi? Pis! Demedi hiç kimse, bu bir mayadır. Ani bir refleksle çekilmesin diye. Kokuya yaklaştı, yaklaştı ve nihâyet maya tuttu. Hem de koskoca bir maya. Belki de Nasrettin Hoca gölü mayalarken bunu söylemek istedi de biz anlamadık. Maya tuttu Nasretin Hoca. Ömer de mayanlandı, Ebubekir de, Osman da, Ali de. Allah onlardan razı olsun. Sırada daha niceleri var. Daha nice taş kalpliler var. Daha nice körler var. Daha nice necisler var.
Yorum bulunamadı